11 Temmuz 2013 Perşembe

#30

salıydı. 'çok sıkıldım' dedi daha yatağından kalkmadan. saat yedi olmuştu ve o hala uyuyordu. uyumaktan başka ne yaparım diyordu soran olursa, genellikle de olmuyordu.
odi'yi tanımazsınız. geceleri çok içer, gündüzleri ortalıktan kaybolurdu. sürekli, ama sürekli uyurdu. uyanıkken vaktini ayılmaya çalışmakla geçirdiği için kendine hiç bakmazdı. odası dağınık, çamaşırları kirli, saçı sakalı birbirine karışmış bir adamdı odi. ayıldığı zamanlarsa gider bir içki alır, evinin en temiz noktası olan balkona oturur, kendi şarkılarına eşlik ederek içerdi. fakat bugün keyifsizdi. başka bir huzursuzluk vardı içinde. dışarıya çıkıp dolaşmayı düşündü. saat 12'yi geçmeden, ülkesi bal kabağına dönmeden işleme koymalıydı bu eylemini. tam o anda ilaç gibi telefon geldi.
-abi bizim mahallede caddeyi kapatmışlar, şenlik yapıyorlar, gitmesek mi?
bir dakika bile düşünmedi, odasına daldı, kıyafetler dağının içinden ilk bulduğu pantolonu kıçına çekip çıktı sokağa. iki aydır aynı pantolonu giyiyordu zaten. 'kirli daha samimi' diyordu soran olursa, genellikle de olmuyordu. kıyafetlerini yıkayacak hiç kimsesi olmadığı için de aldırış etmiyordu.
arkadaşla buluşuldu, mekana varıldı.  bakılası bacak sayısının çok olduğu bir yerdi vardıkları yer; ama o mekanın korkunç durumundan ötürü bacaklara tam konsantre olamadı. yol boyunca ucuz müzikler çalıyordu. her bir taraftan koşuşturmaca vardı. sokağın ortasında dans eden insanlar, onları kızıldeniz gibi yarıp bir taraftan diğer tarafa geçmeye çalışanlar, makyajlı, boyalı boyalı kadınlar, parfüm kokuları, kollu, vücutlu erkekler, baloncular, dondurmacılar, daha neler neler. . burayı tam olarak şenlik alanı yapanın ne olduğunu düşündü. sonra ücretsiz içki dağıtıldığını fark etti, koşup hemen bir tane aldı ve şenliğin tadına varmayı umdu. durdu. ona hitap edecek hiçbir şey bulamadığı noktada arkadaşını aradı, tabii ki onu bulamayacağının da farkındaydı. yoldayken de öyle diyordu zaten, '-ben yokmuşum gibi odi!'
yalnız kaldı. bu yeni bir şey değildi ama yüzüne çarpılmasından hiç hoşlanmadı.
hatta bir keresinde bir restorana girip tek kişilik masa var mı diye etrafa bakınırken, garson gelip, 'hoş geldiniz, yalnız mısınız?' diye sorduğunda ağzını açamamış, kafasını sallamıştı sadece. garson iki kişilik masanın üzerinden kırmızı mumu ve ikinci porsiyon tabağını alıp buyur etmişti yalnızlığına onu, bir de utanmadan, 'yenge yok mu bugün?' deyip güya teselli etmek istemişti.. iştahı kaçtığı için bir dondurma yeyip kalkmıştı masadan.
neyse dolaştı civarlarda biraz. sonra savaş alanından telaşla uzaklaşıp bir yer buldu kendine, oturdu. burada içkiler ücretsiz dağıtılmıyordu. viski fiyatlarından da şikayetçiydi, kendine bir şişe şarap alıp yürümeye başladı. sahile doğru. yollar karanlık, ortalık sessizdi. bir gerilim filmi efekti olarak ayak sesleri duyuyordu her taraftan. aldırış etmedi, yürüdü, yürüdü, yürüdü. denize vardığında gün doğmak üzereydi, günün en tatlı saatiydi ona sorsanız. eski bir arkadaşıyla hep oturdukları yere gitti. oturdu. her zaman olduğu gibi kayıklar yola çıkmıştı. denizin sesi, kokusu, ay, manzaranın büyüsü, her şey,  her şey eskisi gibiydi.
tek bir şey dışında.
çok özledim be abi diyordu soran olursa. genellikle de olmuyordu..

sabaha kadar içti. eve döndüğünde, saat hala yediydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder