29 Ekim 2024 Salı

kuyu

düşersem çıkamayacağım bir kuyunun ağzındayım.

düşmek pek de umrumda değil.

bir tarafımın kuyunun içine atlamak istediğine de eminim.


bu hayatta ben bir şeyler biliyorum; ama kendimi inandıramıyorum. *

doğruluklarından eminim; ama dinletemiyorum. 

bir taraftan her ayrıntısını duyuyorum,

bir taraftan sağırım. 


kuyuya bakıyorum, korkusuzca. 

derin, karanlık, dipsiz bucaksız. 

-‘düşsem ölürüm’, diye düşünüyorum. 

‘-yaşıyor muyum ki?’, diye soruyorum sonra. 

yaşıyorum. evet, yaşıyorum. 

şu an yaşıyorum. 

kuyunun ağzında, ben istediğim sürece yaşayacağım.

karar verirsem de yok olacağım. fiziken değil belki. 

bu bedenim bu dünyayı ne zaman terk eder, bilemem. o benim elimde değil.

-’ne benim elimde ki?’…

-‘ses çıkarmak… hadi bir ses çıkar’

ağzımı açıyorum ve nefes borumdan belli belirsiz bir hışırtı çıkıyor. 

kuyu beni kırmıyor ve bu cılız sesi dipsiz boşluklarında bir oraya, bir buraya çarptırıyor ve bir eko oluşuyor. 

sesim büyüyüp bana geri dönüyor. 

-‘bak işte,’ diyorum; ‘yaşıyorum!’.


-‘sesimi değil de kendimi… kuyuya atsam.. o da.. büyür mü?’


ölüler daha kolay büyür, esas mesele yaşarken büyümek, diyor kuyu. 


içim hiç durmuyor. hep bir yere koşuyor. 

benim şu an ayağımı kaldırmaya mecalim yokken, 

içim bu enerjiyi nereden buluyor? 

neden zihnim durmuyor. neden hiçbir şeyden emin olamıyorum.

etrafım güller çiçeklerle dolu bile olsa, eğer ben onları fark edemiyorsam

tüm bu bahçenin ne önemi var? 


-‘bir ses daha çıkar.’


kendimden emin, derin bir nefes alıyorum. bir süre içimde tutuyorum. 

bir süre değil, son eşiğe kadar tutuyorum, boğulacak gibi oluyorum. 

bırakmamakta ısrarlıyım, bedenim nasılsa bir noktada kendi kararını verecek 

ve kontrolüm dışında tüm hava dışarıya çıkacak. 

çıkmakla kalmayacak, hemen arkasına hızla bir dizi nefes alınacak..

beni ısrarla yaşatmaya çalışacak. 


sahi, nereden geliyor bu yaşama tutkusu?


nefesim birden, bozuk ve yüksek bir desibelle, bardaktan boşanırcasına kendini kusuyor. 

o rahatsız edici, iğrenç ses, kuyunun en derinine kadar iniyor. 

ve tabii ki, büyüyerek yine bana dönüyor. 

ve ben hıçkırıklara boğuluyorum; tıpkı yaşadığımı sanırken teklemem gibi, 

nefes alışverişim de onu taklit ediyor. 


söyleyecek bir şeyi vardır belki diye çaresizce kuyuya bakıyorum. 

o, derin bir sessizlik içinde tüm bilinmezliğiyle bana bakıyor. 

hayatla dalga geçermişcesine bir ayağımı kaldırıp kuyuğunun boşluğuna uzatıyorum. 


içimdeki son gülücük ‘hıh’ sesiyle dışarıya çıkıyor ve kuyuda büyümeye uzanıyor. 


o an anlıyorum. 


ayağımı geri çekiyorum ve toprağa emin bir adımla basıyorum. 

kambur sırtımı doğrultuyorum. ve ilk defa gökyüzüne bakıyorum. 

derin bir nefes alıp hemen bırakıyorum. 

belli belirsiz açılan dudaklarımın arasından şu sesler sızıyor: 


ne ekersem, onu biçerim. 



ulaş.


ölmek de

yaşamak da

aynı şey 

belki de. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder