31 Mayıs 2012 Perşembe

herhangi bir mayıs akşamı..

31 mayıs olması lazım.
günlerden ya salı ya perşembe..
ne yaptığımı hatırlamıyordum, sarhoş değildim ama,
savunma mekanizmam düşünmemem gerektiğini söylüyordu bana ve
koşulsuz kabul ediyordum ben de bu buyruğu.
hava sıcak değildi sanırım,
pencereyi açmayı unuttuğum için terlediğimi hatırlıyorum ancak.
o gid.. ondan gideli haftalar olmuştu yine.
düşünmemi engelleyen beyin hücrelerimin izni olsa, oturup neler neler yazardım
dedim kendi kendime.
sonra dönüp bir bardak su içtim.
Jeff Buckley çalıyordu arka fonda, ölümünün 15. yıl dönümüne girmişiz.
bu yüzden dinlemediğimi biliyordum, fakat..
dinliyordum işte..
sonra o geldi aklıma,
bu sefer o kadar uzun sürmeyecek demişti halbuki
ben yolculuğa başlamadan.
henüz çok olmuş da değildi zaten.
Neyse..
final dönemi olduğunu hatırlatıp kendime.
oturup, projelerimi bitirdim..
hala Jeff Buckley eşlik ediyordu yalnızlığıma..
sonra,
havanın çok soğuk olmadığını hatırladım,
o gün yani,
çok da manevi değeri olmayan ceketimi çıkartıp valizime koymuştum.
mevsimsiz her yolculuk gibi sıkıntılı ve soğuk olacağını biliyordum üstelik.
sonra bakıştık..
her şeyin o ana ait olduğunu tembihleyip kendime,
döndüm, bir bardak su daha içtim.
Jeff Buckley'i kapattım.
bir süre sessizlik keyifli geldi.
plansız bir gözyaşı aktı sonra.
ve aklıma o gün geldi yine.
-gözyaşları ne çok şeyi hatırlatır ama, değil mi?-
otobüse çıktım,
elimi cama, başımı da elime dayadım.
bir damla gözyaşı ile cevap verip buruk el sallamasına,
otobanın kalabalık ve gürültülü trafiğine karıştım...

dediğim gibi 31 mayıs olması lazım,
günlerden perşembe olduğuna eminim artık.
ne yaptığımı hala hatırlamıyorum ama,
ne yapmak istediklerimi oturup buraya not alıyorum..


ulaş öğüç
öylesine bir gece..

okunmayan mektuplar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder