24 Mart 2013 Pazar

bu gerçekten mümkün mü?

-I-

sevgili alfredocuğum.
bu mektubu sana süpermarketten yazıyorum. macbeth'e mama almak için geldim ama burada kaldım. dışarıda kaos var. fırtına çıktı, her şey, her yerde. bir arabanın alarmı çalıyor, yandaki inşaatın boşluğundan korkunç sesler geliyor. süpermarketin camları sallanıyor. çok korktum ben alfredo. sesleri duymamak için arka taraflara ilerliyorum. market bayağı büyükmüş. sağ tarafta deterjanların reyonu var, bir adam sürekli oraya gidip çıkıyor, anlam veremiyorum. sol tarafta da tavukların reyonları var. burada da suratı mahkeme duvarına benzeyen bir kadın beni kovalayacak gibi hissediyorum. hemen orayı terk ediyorum. biraz çikolatalara bakıyorum, biraz süpürgelere. en sonunda cesaretimi topluyorum, boğazımı temizleyip, başımı sağa sola çevirerek boynumu çatırdatıyorum. sonra bu hareketleri neden yaptığımı sorgulamadan köpek mamalarına doğru ilerliyorum. yolda önce deterjan kokuları, sonra da çirkin bir bok kokusu geliyor burnuma. alışveriş merkezinde müziğin sesini yükseltiyorlar, bunu kötüye yormayacağım alfredo. cesaretimi toplamışken mamayı alıp hemen dışarı atılmak için yola koyulacağım. arabam yakında, umarım ölmem.

-II-

alfredo, arabadayım. bayrak klasik çekmiyor. önümde kocaman bir ağaç üzerime üzerime sallanıyor. alarmı çalan arabanın sahibini de hortum aldı götürdü galiba. etrafta kimse yok, ben ne yapacağım şimdi.. acıkmaya da başlıyorum. tekrar markete mi girsem diye kendim sorup, kendi kendimin gözünü korkutuyorum. en iyisi ben biraz bekleyeyim.

ha alfredo,
az önce ben bok dedim, özür dilerim.

-III-

Ahh, boynum ağrıyor. alfredo, market kapanmış. sokak lambaları kesilmiş. buradan ayrılmalıyım artık. çok az yakıtım var ama koca şehirde kendimi güvene alacağım yakın bir yer bulabileceğime inanıyorum. bana şans dile alfredo, ciao.

-IV-

bu gördüklerimi videoya alabilsem yılın en iyi fantastik bilim-kurgu kısa metraj film ödülünü alırdım be alfredo! her tarafta çöpler uçuşuyor. şimşeklerin ışıkları geliyor ama hiçbir tarafta görünmüyorlar. bir taraftan radyonun bir çeker, bir çekmez cızırtısı. ve sokakta hala hiç kimsecikler yok. bir eğlence çeşidi olarak bu kaostan pek hoşlanmıyorum.
fırtınaya karşı 60 km ile giderken bu afetin bir parçasıymış gibi hissediyorum. ama bu keyif çok uzun sürmüyor. arabam duruyor. hiçbir şey görünmüyor durduğum yerden. sadece sağda, ilerde bir kulübe, kulübenin içinde hafiften bir ışık. o ışığın, yaktıkları bir ateşten geldiğini tahmin ediyorum. oraya varabilmek için macbeth'in mamasını yırtıp poşetini kafama geçirmek geliyor aklıma. yapıyorum da. içindeki ıvır zıvırı yan koltuğun ayak tarafına boşaltıyorum, mamanın acaba lezzetli olup olmadığını düşünürken poşetin içinden gelen koku bütün sorularımı altüst ediyor. poşeti geçiriyorum, arabanın kapısını açtığım gibi kulübeye doğru koşturmaya başlıyorum.
alfredo, biliyor musun, yağmur yağmıyormuş. kafamı elektrik direğine çarpınca poşeti çıkartıp nerede olduğuma bakıyorum; nerede olduğuma bakmaktan ziyade kulübeye varıp varmadığımı merak ediyorum heyecanla ve rüzgar poşetimi alıp götürüyor. o esnada yüzümün ıslanmadığını fark ediyorum. kulübeye çok az kalmış. bir gayretle kulübenin tahtadan kapısına varıp, kendimle gurur duyuyorum. bu kulübe her an uçup gidecekmiş gibi duruyor, yine de fazla seçeneğim yok; kapıyı çalıyorum ve kıvırcık saçlı uzun bir beyefendi beni hiç sorgulamadan içeriye buyur ediyor. kulübe tek odadan oluşuyor ve tam ortasına yuvarlak masa kurmuşlar. etrafında 4 kişi oturuyor, beyaz beyaz şeyler içiyorlar. her şeyi tam inceleyemiyorum, soğuk, ciğerlerime işlediği için atılıyorum ateşin başına.
fakat tuhaf bir şey var, ben sanki yıllardır bu evde yaşıyormuşum gibi davranıyor bu insanlar bana. hadi hayırlısı alfredo.

-V-

ne güzel şarkılar, türküler söylüyorlar bir bilsen. o beyaz şeyden ben de içtim. tadı biraz acayip, ama güzel şeyler hissettiriyor insana. buradaki insanları seninle tanıştırmak isterdim ha alfredo, isimlerini bilmiyorum; ama hepsi anam babam gibi. çok samimiler.
içlerinden bir tanesi kalkıyor, 'günün anlam ve önemini belirten türkünün zamanı geldi' diyor. bunu kelimeleri yuvarlaya yuvarlaya söylüyor, sallanıyor ve gözleri çok garip bakıyor. günün anlam ve önemine dahil olduğunu düşünüyorum o tavrın. masadaki herkes susuyor. herkes derin bir konsantreye gömülüyor. ve adam giriyor şarkıya. söylerken eli ve kafası senkron bir şekilde sağa sola sallanıyor, şarkının ritmini öyle sabitliyor. bu arada masadaki herkesin boynu önüne eğiliyor, gözleri kapanıyor. yarattıkları atmosfer benim de çok hoşuma gidiyor, dışarıdaki her şeyi unutuyorum. sadece bir anlığına keşke şimdi gidip kendime siyah-beyaz çizgili bir fötr şapka alabilsem diye düşünüyorum. sonra, o şarkının sözleri biraz kötü hissettiriyor ve ben daha fazla içiyorum.

-VI-

alrefdo, benim baaşm dönüor.
aramza br kiiişi daha katldı. öncee ataşe koçtu. koştu. soora ne yapıoorz diye baktı. bizzm kıvırırırırcıık saçlı, oona da bir bebeyaz döktü. şmdi adam kolarını krtal gibbi açmış danns ediyo, yeeff yeefff gbi sesler çıkaarıyor.
çok accayip oldu aldefroo, tuvalet e giderkn düştüm. herkes sadecc güldü. kımse kaldırmaya bile gelmediç.
buradaki insağlar 'o gızz buraya geleceeek' diye bagırıorlarr, bu gerçektn mümkün mü aldo?"

-VII-

aahh... başım felaket ağrıyor. bu baş ağrısının sebebini defterimin sayfalarını birkaç sayfa geriye çevirerek öğrenmeme çok az kaldı alfredo. önce buradan çıkmalıyım. çıkmadan yeni arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum ama hepsi uyuyor, hatta kıvırcık olan horlarken boğulabilir.
kulübenin tahta kapısından çıkıyorum, kapı beni sığmıyor. eğilerek geçmek zorunda kalıyorum. kafamı çarptığım elektrik direği de düşmüş. turuncu kıyafetli bir takım insanlar onu kaldırmaya çalışıyorlar. arabam bıraktığım yerde değil. nerede olduğunu şimdi bulamayacağım alfredo. macbeth evde aç, benim de duşa ihtiyacım var.
eve doğru yola koyuluyorum. dün söylenen şarkı takılıyor aklıma, o adamın tavırlarıyla söyleyerek keyifle tutuyorum evimin yolunu.

'bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı,
o bizim kavuşmalarımız, a yarim, mahşere kaldı..'

ulaş öğüç


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder